|
|
 |
|
ÜLKÜCÜ SÖZLER |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Gülmeyi unuttum gülemiyorum,
Türküm ezilmem ezemiyorum,
Esire iskence edemiyorum,
Dogru yoldan çıkamıyorum,
Ülkeme ülküme bağlıyım ben,
Verdigim sözden dönemiyorum,
Türküm,
Türkden başkasını sevemiyorum,
Yeminim var allahıma,
Ülkemi Satamıyorum..!
.......................................................................................................
Vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan,
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir; TURAN...
Ziya Gökâlp
.............................................................................................................
Zafer, asla mahvolduklarını zannedenler tarafından kazanılamaz...
Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ
.............................................................................................................
İdealler yıldızlar gibidir.
Onlara belki ulaşamazsınız ama bakarak yönünüzü tayin edebilirsiniz...
Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ
.............................................................................................................
Sen bendini yıkan asi su,
Sen engel tanımayan rüzgar,
Sen Ergenekon dağından doğan güneş,
Sen ALLAH’ ın iman ve bilek gücü ile donattığı şanslı kul...
Senin adın TÜRK!..
e-tr
.............................................................................................................
Düşmanın ülkesi viran olacak,
Türkiye büyüyüp "TURAN" olacak.
Ziya Gökalp
.............................................................................................................
Vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan,
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir; TURAN...
Ziya Gökâlp
.............................................................................................................
" Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını bugünden kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir...
Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir , özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak . Dil bir köprüdür. İnanç bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (dış Türklerin) bize yakınlaşmasını bekleyemeyiz . Bizim onlara yaklaşmamız gerekli..."
Mustafa Kemal ATATÜRK ( 29 ekim 1933 )
.............................................................................................................
Zafer ülkü kaynağının çeşmesidir,
Zafer gönüllerin birleşmesidir.
Gönülleri birleşenler, selam sizlere,
Uzaktan dertleşenler, selam sizlere.
H.Nihal Atsız
.............................................................................................................
Tükürün cephe-i lâkaydına şarkın, tükürün,
Kuşkulansın, görelim gayretleri halkın,
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere,
Tükürün onlara alkış tutan kahpelere!..
Mehmet Akif Ersoy
.............................................................................................................
Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez.
Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez...
Üstad Necip Fazıl
.............................................................................................................
Yâ Râb bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?
Mahşerde mi biçarelerin, yoksa felâhı?
Nur istiyoruz... Sen bize yangın gönderiyorsun!
"Yandık" diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!
Mehmet Akif Ersoy
.............................................................................................................
Ülkü uğrunda gönüller delidir,
Kişiler ülkü uğrunda ölmelidir...
Ziyâ Gökalp
.............................................................................................................
Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz,
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı dağına.
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin,
Topu da değişilir bir sokak kaltağına.
H.Nihal Atsız
.............................................................................................................
Durma düşman durma, gücünü artır,
Türklüğün başına hakaret yağdır.
Uyuyan bir kavme bu felaket azdır,
Vur eski kölesi utandır onu,
Bırakma uyusun, uyandır onu!..
Ziyâ Gökalp
.............................................................................................................
Yüksel Türk!
Senin için yükselmenin hududu yoktur...
.............................................................................................................
Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür,
Namert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür...
.............................................................................................................
Namus lekesi değil bu alnımda gördüğünüz.
Vurulmuş düşmüşüm güpegündüz...
.............................................................................................................
Ülkü denen nazlı gelin erde şan ister,
Büyük devlet kurmak için büyük kan ister...
.............................................................................................................
Yıkıldın, yakıldın devrim dediler,
Soysuzlaştırıldın evrim dediler,
Bozkurt'a it, ite yavrum dediler,
Kalk, doğrul, yerinden yürü. Geç öne!
UYAN EY TÜRK KENDİNE DÖNMEYİ DENE!..
.............................................................................................................
Uluna da bozkurtlarım, uluna.
Uluna da ince aylar doluna.
Gafil durup güvenirsen soluna,
Başın üzre sefil baykuş öttü bil!
Öz yurdunu iki pula sattı bil!..
N. Yıldırım Gençosmanoğlu
.............................................................................................................
Haydi artık dinsin ızdırapların,
Ufuklardan şanlı bir gün doğacak yarın,
Güzellikle, sıcaklıkla ve ihtişamla...
Kumandasız hazır olup onu selamla!
Gönlündeki yaraların kanını dindir!
Yüzde yüz Türk olduğun gün cihan senindir...
H.Nihal Atsız
.............................................................................................................
Ne hasta bekler sabahı, Ne genç ölüyü mezar.
Ne de şeytan bir günahı, Seni beklediğim kadar...
Üstad Necip Fazıl
.............................................................................................................
Deme bana Kayı, Oğuz, İlhanlı,
Türküm; Bu ad her ünvandan üstündür.
Yoktur Azer, Kırgız, Özbek, Kazanlı,
Türk Milleti bir bölünmez bütündür.
Ziya Gökâlp
.............................................................................................................
Türklüğün vicdanı bir, dini bir, vatanı bir.
Fakat hepsi ayrılır, olmazsa lisanı bir...
Ziya Gökâlp
.............................................................................................................
Tükürün cephe-i lâkaydına şarkın, tükürün,
Kuşkulansın, görelim gayretleri halkın,
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere,
Tükürün onlara alkış tutan kahpelere!..
Mehmet Akif Ersoy
.............................................................................................................
Ve tarih bir gün, acz içinde kıvrana kıvrana şehadete susamış bir ülkücüden daha müthiş bir silahın keşfedilemediğini yazmak zorunda kalacaktır...
S.Ahmet Arvasi
.............................................................................................................
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek.
Siz hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?..
Üstad Necip Fazıl
.............................................................................................................
Ne kaya kaleler, ne demir kapılar, ne çelik silahlar yolunu kesmeyecek. Yarı cihan ümmetiyle döğüşeceksin. Ezdikçe mağrur, ezildikçe meyyus olma! Daima didin ve öğren, daima iste ve yüksel! Adil ve rahim ol! Korkutmaktan ziyade sevdirmeye çalış!..
A.Hikmet Müftüoğlu
.............................................................................................................
Ülkücüler ipeğe sarılmış çeliktir...
Dündar Taşer
|
Bugün 5 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
 |
|
SAAT |
|
|
|
|
|
 |
|
BAŞBUĞU ALPARSLAN TÜRKEŞİN HAYATI |
|
|
|
|
|
|
Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ' in Hayatı
Göç ...
Kutludağ'ı çaldırdığımız günden beri âdeta Türk'ün mukadderatı olan göç...
Milletimizin yetiştirdiği son Başbuğ'un hayat hikâyesinin başlangıcında da göç var.
Yıl 1860
Orta Anadolu'da, Kayseri'nin, Pınarbaşı İlçesi'nin Yukarı Köşkerli Köyü'nde meskun Avşar Obalarından Koyunoğlu ailesi bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girişince Sultan Abdülaziz'in fermanıyla Kıbrıs'a sürgün edilir.
Yıl 1917
Kasım ayının 25'i, öğle vakti, yer, Lefkoşe, Haydarpaşa Mahallesi Kirlizâde sokağı 13 numaralı mütevazı evde, Kıbrıs'a yerleşen Koyunoğlu soyuna mensup Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ve eşi Fatma Zehra Hanım'ın Ali Arslan adını verdikleri oğulları dünyaya gelir.
Yıl 1921
4 yıl 4 ay 4 günlük Ali Arslan, annesi tarafından yıkanır, yeni elbiseler giydirilir ve devrin âdetince fesi mücevherler ile süslenerek Sarayönü İlkokulu'na (Sıbyan Mektebi) gönderilir. Sarıklı ve mübarek bir Osmanlı uleması olan Hoca Efendi'nin dizi dibine çöken Ali Arslan'ın ağzından çıkan ilk söz bir "Besmele"dir. "Ey Rahman ve Rahim olan Allah'ım, annem beni yetiştirdi bu mektebe yolladı, okuyup yetişip, milletime hizmet etmek istiyorum" dermişcesine bir "Besmele"dir, Ali Arslan'ın ağzından dökülen...
Birbirinin ardı sıra gelen İlkokul ve Rüştiye yılları ve herbiri birbirinden daha değerli Hüsnü Bey, Selahattin Bey, Mehmet Asım Bey, Ragıp Tüzün Bey, Turgut Bey, Osman Zeki Bey ve Faiz Kaymak gibi Türklük ve Türkçülük şuuruyla bilenmiş birer hançer olan hocalarından feyz alır. Onlar Ona müfredatla beraber Kıbrıs Türklerinin yalnız olmadığını Devlet-i Âli Osman bakıyesi hür ve müstakil Türkiye'nin yanısıra yeryüzünde kendileri gibi bahtsız esaret altında milyonlarca Türk olduğunu da öğretirler. Dahası Osman Zeki Bey, Ali Arslan'ın adını âdeta senin adın "Alparslan olsun" ve "Sultan Alparslan'a denk bir yiğit Türk ol", diyerek değiştirir.
Küçük Alparslan'ın doğup, yetiştiği o yıllarda, Piyale Paşa yadigârı Kıbrıs, sevgili Yeşiladamızın tamamı İngiliz İşgali altındadır ve Türk'ün istiklâlini kaybetmesinin ne demek olduğu Onun ruhunun derinliklerine şuurunun uyanmağa başladığı günden, çocukluk yıllarının başlangıcından başlayarak siner. O her gece Türkiye'ye gidip asker olmayı ve gelip ata-baba ocağını kurtarmanın düşüyle uyur, uyanır.
Yıl 1933
Alparslan'ın artık işgal altında, esaret altında yaşamağa dayanacak gücü kalmamıştır. Babası Ahmet Hamdi Bey'i ve Annesi Fatma Zehra Hanım'ı ikna eder, aile mallarını satıp savar yanlarında oğulları Alparslan ve kızları Dervişe olduğu halde, ak toprakların, hür toprakların, Türk'ün Türk olduğundan utanmadığı, boynunun eğik olmadığı toprakların, anavatanın, Türkiye'nin yoluna düşerler; Viyana vapuru ile ver elini İstanbul...
Ailesi İstanbul'a yerleşince Alparslan'ın ilk işi Kuleli Askeri Lisesi'ne kayıt olmak olur. Artık O yüreğinin Onu çağırdığı yerde ve düşlerinin peşindedir. O düşlerini düşleyen başkaları da vardır İstanbul'da... Derlenip toparlanmışlar, Türklük, Türkçülük ülküsünün O bir daha hiç inmeyecek olan bayrağını açmışlardır. O yüce Dilek, O aziz Ülkü, O muhteşem düşler, özellikle, bir Ülkü devi olan Atsız Hoca'nın canevinde, ocağında pişer ve sohbetlerle, şiirlerle, dergilerle, romanlarla mektuplarla Türk aydınlarının gönlüne cemre cemre düşmekte ve yayılmaktadır. Onlarla tanışır, buluşur, genç Alparslan Türkeş.
Yıl 1936
Kuleli Askeri Lisesi'ni pekiyi derece ile asteğmen olarak bitirince Ankara ve Harp Akademisi yılları başlar. 1938'de Harbiye'den mezun olur, artık O Türk Ordusu'nun genç bir teğmenidir ve Türk Milleti'nin emrindedir.
Yıl 1940
Isparta'da gönlünü Muzaffer Ana'ya kaptırır ve evlenirler. Ayzıt, Umay,Selcen,Sevenbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul adlı çocuklarla çiçeklenir bu evlilik vebozkurtların Muzaffer Anası'nın 1974 yılında elim kaybından sonra 1976 yılında, Seval Hanım'la yaptığı ikinci evliliğinde de Tanrı Onu Ayyüce ve Ahmet Kutalmış adlı iki evlât daha vererek sevindirecektir.
Yıl 1944
3 Mayıs Ankara'da bir gösteri veya yürüyüş eski tabirle nümayiş vardır. Türk'ün, Türklüğün ölmediğini, ölmeyeceğini ve yükselen Türkçülük bayrağının bir daha hiçbir şekilde inmeyeceğini gösteriyorlar. Hem dosta, hem düşmana... Hem devlet hizmetindeki gafillere, hem de yurda sızmağa çalışan hainlere, Asya bozkırlarında yaratılan bozkurt soyluların bozkurt torunlarının, bir kaç çakalın günü birlik menfaatleri için göz yumdukları kızıl yılanın farkında ve onun başını ezme azminde olduklarını gösterirler.
Şâirin "Öz yurdunda garipsin, özvatanında parya" dediğince tutuklanır Türkçüler... Devrin dalkavuk iktidarının uyduruk nedenlerle açtığı Türkçülük-Turancılk Davası başlar. Türkçüler tabutluklara atılırlar, işkencelere uğrarlar. Türkiye'de Türk Milliyetçisi olmanın bedelidir bu... Genç Üsteğmen Alparslan Türkeş'te bunlar arasındadır. 20 Ekim 1944'te kendisini mesnetsiz "vatan hainliği" suçlamasıyla sorgulayan savcıya "Diğer sanıklar gibi bana da vatan hainliği isnad edilmiştir. Bunu şiddetle redderim. Ben yeryüzünde herşeyden çok milletimi ve vatanımı severim" diye haykırır. Ancak mahkeme tarafından, 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılır ve bir yıldır hücre hapsi yattığı için tahliye edilir. Kendisine verilen cezada daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozulur ve 2. numaralı mahkemede beraat eder. Bu onun Türk Milliyetçisi olduğu için zindanlara ilk atılışıdır ve son olmayacaktır. Ülkücü olmak çileye talip olmaktır, nimete, ikbale değil. O da Türklük Ülküsü için zaman zaman şiddeti artan çileyi bir ömür boyu bir an bile tereddüt etmeksizin ve yakınmaksızın, çekmiş ve çile çekmeyi şeref bilmiştir.
Yıl 1947
Alparslan Türkeş ve 15 diğer Türk subayı, A.B.D. Kara Harp Akademisi ve Piyade Okulu'nda iki yıllık bir süre eğitim görürler. Bu arada ülkemizden Kars ve Ardahan civarıyla Boğazlardan üs talep eden Sovyetler Birliği'nin komünizm maskesi ardına saklanmış, o eski ve değişmez "moskofluğu" ayan beyan ortaya çıkar. Bu atmosferde yurda dönen Alparslan Türkeş Gelibolu ve Çankırı'daki görevlerinden sonra 1951 yılında kurmaylık sınavını kazanır ve 1955 yılında Harp Akademisi'nden Kurmay Binbaşı olarak mezun olur.
Yıl 1955
Dış görev için açılan sınavı kazanarak A.B.D. Pentagon'da NATO Türk Temsil Heyeti üyeliğine atanır. Bu arada (................) Üniversitesi'nde Uluslararası Ekonomi eğitimi görür. 1957 yılında Türkiye'ye döner.
Yıl 1959
Almanya'ya Atom ve Nükleer Okulu'na gider. Bu okulu başarıyla bitirdiğinde artık bir Kurmay Albay'dır.
Yıl 1960
Tarih 27 Mayıs öteden beri örgütlenen ve memlekette kardeş kavgasını önleyerek bazı reformlar yapmayı hedefleyen Milli Birlik Komitesi'nin ülke yönetimine el koyduğunu açıklayan bildiriyi radyodan okuyan kişi ve "İhtilâl'in kudretli Albayı"dır. Kurmay Albay Alparslan Türkeş İhtilâl hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlenir. Bu vazifesi esnasında Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluşları kurar.
Ancak Milli Birlik Komitesi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, 13 Kasım 1960'ta Kurmay Albay Alparslan Türkeş ve "ondörtler" olarak bilinen arkadaşları Komite'nin diğer üyelerince emekliye sevkedilerek tasfiye edilirler ve zorla evlerinden alınıp yurtdışında görevlendirilmek bahanesiyle sürgün edilirler. O da 19 Kasım'da Türkiye'nin Hindistan Büyükelçiliği müşaviri sıfatıyla sürgüne gönderilir.
1961-62 1963 yılına kadar 2,5 yıl, yönetimi elinde bulunduranlarca Alparslan Türkeş'in Türkiye'ye dönmesine müsaade edilmez.
Yıl 1963
Tarih 23 Mart Alparslan Türkeş sürgünden yurda döner.
Dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla "Huzur ve Yükseliş Derneği" adlı bir dernek kurar.
Kısa bir süre sonra Talat Aydemir'in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile tutuklanır ve Mamak Askeri Cezaevi'nde dört ay hücre hapsinde yatar, yargılanır ve beraat eder.
Yıl 1965
Tarih 31 Mart saat 11:00 de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katılır.
Kısa bir zaman sonra 1 Ağustos 1965 tarihinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Büyük Kurultayı'nda Genel Başkan seçilir. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde Ankara milletvekili olarak parlamentoya girer.
Yıl 1969
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin adı Milliyetçi Hareket Partisi amblemi de Üç Hilâl olarak değiştirilir. O yıl yapılan genel seçimlerde Adana milletvekili seçilir.
31 Mart 1975-13 Haziran 1977 ve 1 Ağustos-31 Aralık 1977 tarihleri arasında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan I. ve II. Milliyetçi Cephe koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yapar.
Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği ve diğer mesleki örgütlenmeler başlar.
1968 yılından itibaren marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanır ve üniversite özerkliğinden istifade ederek buraları silah, cephane deposu, "Komünist Devrim" için üs haline getirirler. Üniversiteler işgal altındadır. Her yer Lenin'in Stalin'in Mao'nun resimleri ve komünist sloganlarla doludur. Komünist yeraltı örgütleri "şehir gerillası" mı "kır gerillası" mı tartışmaları yapmakta okullara kendilerine tabi olanlardan başka hiç kimseye hayat hakkı tanımamaktadırlar. Bunun üzerine Başbuğ Alpaslan Türkeş toplanan çok az sayıdaki gence verdiği seminerlerle onları komünizm konusunda aydınlatmağa ve alternatif olarak da Türk Toplumculuğunu, Türk Milliyetçiliğini anlatır. Kısa zamanda çoğalan gençler örgütlenmeğe başlarlar. Doktriner Türk Milliyetçiliği safhası başlamıştır. Türk Milliyetçileri Dokuz Işık, dokuz prensip etrafında toplanırlar.
Bu gelişmelerden rahatsız olan Türklük ve Türkçülük düşmanları özellikle de Komünist örgütler kendilerine okulda, fabrikada, köyde, kentte, dağda her yerde ama heryerde karşı çıkıp mücadele eden Ülkücü Hareket'e karşı savaş ilan ederler ve 12 Eylül 1980'e kadar 5000 civarında Ülkücüyü şehit ederler. Devlet'in zaaf içinde olduğu düşünülen "zinde güçler"i birşeylerin daha doğrusu ihtilâlin şartlarının "olgunlaşması" için daha fazla kanın akmasını beklemektedirler.
Başbuğ için 1978, 1979, 1980 yılları bir çoğunu bizat kendisinin yetiştirdiği binlerce ülküdaşının komünist çetelerce katledilişini gördüğü, kan ağlayan bir yürekle her şeye rağmen kaybetmeriği soğukkanlılığıyla bir iç savaşı önlediği ızdırap dolu yıllardır.
Yıl 1980
12 Eylül sabahı pusudakiler yeterince olgunlaşan şartların neticesi ihtilâllerini yaparlar. Başbuğ Alparslan Türkeş ve Türkiye'nin komünist bir ihtilâle kurban olmasını engelleyen Ülkücü Hareket sanık sandalyesinde, idam sehpalarındadır. Mamaklar ve C5'ler bu sürecin şekillendiği mekânlardır.
Başbuğ 12 Eylül'den üç gün sonra saklandığı yerden ortaya çıkıp teslim olur. Cunta tarafından tutuklunan Başbuğ, önce 1 ay Uzunada'da daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulu'nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastahanesi'nde 4,5 yıl hapis yatar. O ve 218 Ülkücünün idamı istenilir, 9 Nisan 1985'de beraat eder ve tahliye olur.
Yıl 1987
Tarih 6 Eylül, yapılan referandum neticesi diğer siyasilerle birlikte Başbuğ'a da konulan siyaset yapma yasağı kalkar ve Başbuğ Milli Ülküyü iktidar yapmak davayı kitlelere anlatmak için yine meydanlardadır.
Yıl 1987
Tarih 4 Ekim, Milliyetçi Çalışma Partisi olağanüstü kongresinde Genel Başkan seçilir.
Yıl 1991
20 Ekim 1991 Genel Seçimleri'nde MÇP'nin RP ve IDP ile yaptığı seçim ittifakı neticesi Yozgat milletvekili seçilir. Başbuğ, son kez T.B.M.M.dedir. Bu dönemde ülkemizi kasıp kavuran bölücü teröre karşı en etkili mücadeleyi O gerçekleştirir.
Yıl 1992
27 Aralık 12 Eylül'ün kapattığı partilerin tekrar açılabilmesini sağlayan değişiklikler neticesi toplanan MHP'nin son kurultay delegeleri, MHP'nin isim ve amblemini MÇP'nin kullanabilmesine karar verirler.
Yıl 1992
Tarih 24 Ocak, MÇP'nin 4. Olaganüstü Kurultayı toplanır ve partinin adını MHP, amblemini Üç Hilal olarak değiştirir.
Ve Yıl 1997
Tarih 4 Nisan...
Karlar altında milyonlarca ağlayan insan...
|
|
|
|
|